8 Aralık 2009 Salı

Hüküm - Et


Başka hayatlara müdahalede Türk erkeklerinin keza bazı Türk kızlarının da üzerine tanımıyorum. Özellikle sevgililer arasında en sık karşılaşılan tartışmalara konu olan bir sorundur. Hayatınızdaki insana ne kadar müdahale ederseniz o kadar mutsuz edersiniz.
Sevgilinizin zevklerine, onun yaparken hoşlandıklarına, arkadaşlarına, kıyafetlerine karışırken karşınızdakini de düşünün. Zaten şuna inanıyorum ki, bu tip ilişkiler çok uzun sürmüyor.
Yaşayanlar yok mu? Elbette ki var.
Yıllarca karşıdaki insanın istekleri doğrultusunda hayatını idame ettirmiş insanlar ilişkilerinin sonunda mutsuz olarak ayrılığın adımını atmışlardır.
İnsanoğlu hayatındaki zevklerini bir noktaya kadar kısıtlayabiliyor. Kimisi sevgilisi istemiyor diye kılık kıyafetini değiştiriyor, kimisi arkadaşlarından vazgeçiyor. Ama mutsuz oluyor.
Hayatınızdaki insan eğer aklıselim birisi ise zaten sizin isteklerde bulunmanıza gerek kalmayacaktır.
Çok aşırı kıskanç değilseniz, sevgilinizde eğer gerçekten size değer verip sizi seviyor ise üzerine düşeni yapıp kılık kıyafetine kendi isteği doğrultuda kısıtlamalar getirecektir.
Yada sevgilinizin bir arkadaşı varsa ve siz ondan hoşlanmıyorsanız bunu sevgilinize “o arkadaşınla bir daha görüşmeyeceksin” demek yerine “Bu insandan hoşlanmıyorum sınırlı görüşürsen sevinirim” demek daha mantıklı değil midir?
Yine söylediğim gibi karşınızdaki aklıselim, size değer veren, sizi seven birisi ise uyarınızı dikkate alıp o arkadaşına biraz daha mesafeli olacaktır.
Ama kendimden yola çıkarak bu konu ile ilgili bir fikrimi söylemeden geçemeyeceğim. Bazılarının hayatlarında önemli insanlar vardır. Benim hayatımda eğer yıllara dayanan arkadaşlıklarım var ise bunları artık bitirmek istemiyorum. Yıllar önce yaptığım hatayı aynı şekilde tekrar edip mutsuz olmak istemiyorum. Çünkü bir gün geliyor ve bakıyorum etrafımda kimse kalmamış oluyor. Bunu yaşayan ben başka hayatlara hüküm-etmeden hayatıma hüküm-ettirdim.
Derseniz ki sen aklıselim değil miydin, sen o kişiye değer vermiyor muydun? Hayatına hükmettirdin. Aklıselimdim ona değerde veriyordum. Ama o “fazla kıskançtı” ve ben onu çok “sevmiştim”…!

Dinle..!

İlişkilerde en önemli kopukluk nedeni nedir diye düşünüyorum. Aklımdan geçen binlerce şey Sıradan nedenler gibi gözüküyor. Etrafımdaki evli ve bekarlar insanların eşleriyle ve sevgilileriyle olan göz temasları, konuşmaları, birbirleriyle iletişimlerni, ne kadar dinlediklerini düşünüyorum.
Eğer karşılıklı iki sevgili bir kafede oturmuş bir şeyler konuşuyor ise birbirlerinin gözlerinin içine bakarak konuşuyor olmaları muhtemel bir gerçektir. Ama eğer karşılıklı iki karı koca oturmuş ve onlarda bir şeyler konuşuyorlar ise karşıdakini dinlemiyor, ilgilenmiyor konuşurken karşısındaki kişinin bırak gözünün içine yüzüne bile bakmaması muhtemeldir.
Peki, ama neden eşler özellikle de erkekler onlarla oturup konuşmaktan ve eşlerini dinlemekten uzaklaşıyor.
Evlilik gerçekleşmeden söylenen konuşulan tartışılan konu hakkında fikri alınan önemsenen ve dinlenen kadın evlilik gerçekleştikten sonra dinlenmez ilgilenilmez durumunda bırakılır. Sanırım buna birkaç etken sayabiliriz.
Birinci olası ihtimal; artık ortak bir hayatı paylaşıp birbirilerinin hayatlarında zamanla kişisel duygu ve düşünceler özdeşleşiyor ve kişi karşısındaki eşinin neye nerede nasıl tepkiler verip neler yapıp neler konuşabileceğini tahmin ediyor olabilmeleri evlilikten sonra kadının kendini salıvermesi özlerinde mutlu olmasalarda dışarıya mutluluk pozları verilmesi gibi birçok nedenlerle olası ihtimal daha da uzatılabilir.
İkinci olası ihtimal; kadınların sorun çıkarmaya olan meyilleri, ortak çatı altında yaşanan olumsuzluklarda neredeyse tüm sorumluluğu erkeğe yüklemeye çalışılması, kadınlar tarafından sürekli yerilmesi neredeyse çok nadiren takdir edilmesi gibi bu ihtimalde dahada uzatılabilir.
Bir gerçekte var ki kadınlar olumsuzluklara rağmen vicdanları tarafından asla yalnız bırakılmazlar. Bir gün bir gerçeği de siz uygulayın kadınınızı sabırla dinleyin, onunla paylaşın ama asla tartışmayın, laf dalaşına girmeyin. Çünkü eğer onunla laf dalaşına girerseniz haksız duruma düşürülür ve olay daha da karmaşık hale gelir. Farklı fikirleri paylaşıyor iseniz kırıcı olmayan birkaç cümle ile fikrinizi dile getirerek sadece paylaşın. Eğer gerçekten sizin fikrinize önem veriyor ise bırakın önem vermeyi farklı düşünceleri paylaşıyor olmanız bile kadınınız size dönüp gerekli sıcaklıkla fikrinize sonuna kadar saygı gösterecek ve gönlünüzü alacaktır.
Türk kadınında sanırım en güzel özelliği de vicdanları tarafından rahat bırakılmamasıdır.

Mükemmel..!

Hayır , mükemmel değiliz mükemmel olmak gibide bir lüksümüz yok sanırım. Hanginiz mükemmel olduğumuzu iddaa edebilirisiniz ki. Hiçbiriniz iyi bir anne, iyi bir sevgili, iyi bir dost, iyi bir evlat değilsiniz. Zaten mükemmel olursanız etrafınızdaki insanlara ne gerek var ki, Ne de olsa mükemmelsiniz ve kimseye ihtiyacınız yok.
Evet, zaman zaman diğerlerine göre daha zeki olabilirsiniz ama hiçbiriniz mükemmel değilsiniz.
Peki ya anneler neden kızlarına mükemmel koca oğullarına mükemmel gelin isterler.
Ya sevgililer neden hep mükemmel sevgiliyi ararlar.
Lütfen itiraz edipte “ hayır mükemmeli istemiyoruz ama istediğimiz gibi birisi olsun” tadında bir yorum yapmayın. Çünkü hepinizin içindeki gerçeği tahmin ediyorum.
Çevremdeki insanların çoğu hep karşısındaki insandan olmayacak ya da o kişiden beklenmeyecek şeyler isterler. Nacizane bir sözüm olacak.
Neden gördüklerinizi yada bildiklerinizi görmezden geliyorsunuz. İstediğiniz o değilse onu aramaktan vazgeçip kabul etseniz ya da terk etseniz fena olmaz hani.
Bence hem kendinizi hem karşınızdakini oyalamamış olursunuz.
Yalnız unutmayın ki o mükemmel asla çıkmayacak.
Anneler gelin yada damat adaylarını beğenirken taktıkları kulpların haddi hesabı yoktur. Gelin hanım ne kadar hanım hanımcık olsa da takılacak bir kulp mutlaka vardır veya bulunur.
Ya da damat adayı için anneler kızlarını vermek adına o kadar çok şartlar koşar ki hani dedim ya karşısındakinin kapasitesini az çok bilir ve yapamayacağı şeyleri ister. Ne o gelin aranılan gelindir ne de o damat istenen damattır.
Oysa onlar mükemmeli isterken mükemmel olmadıklarını ya da olmayacaklarını görmezden gelirler
Mükemmelliğe giden yol, hiçbir zaman sona ermeyecek bir yoldur.

Yalnızlığa Alışmak..!

Uzun süren aşkların ardından toparlanmak öyle zordur ki. Alışmak vazgeçmek, geçmişi zamana dağıtmaya çalışmak hepsi can sıkıntısıdır. Hele birde mutlu değilken mutlu görünme çabaları yok mudur işte zor olanların başında gelen budur. Oysa mutsuzdur kişi ama mutsuz olması için sevgili arkadaşları tarafından yalnız bırakılmazlar. Hep bir güleryüzlülük hep bir mutluluk tablosu oluşturulur istenmeden de olsa.
Yıllarını beraber yaşadığın iyisi ya da kötüsü ile sevdiğin kabullendiğin kişi nasıl olurda hayatımdan çıkar diye düşünmek için fırsatın bile olmaz bazen sonra bir bakarsın ki başka bir aşkın kollarındasındır. Aslında bazen en iyisinin bu olduğu fikrindeyim çünkü bir aşkı ancak başka bir aşk unutturabilir diye düşünüyorum. Zaten şunu da çok iyi biliyorum ki biten aşkın ardından uzun süre yalnız kalındığı takdirde hayatına demir prangaları örülüyor. Bir süre eski aşkı unutmak yeni aşklara alışılmak istenir sonra kafa dinleme faslı başlar sonra Ali yakışıklı değildir, Ahmet’in maddi durumu pek iyi değildir, Mehmet kaprislidir, Vedat çok geveze patavatsız çekilmez biridir diye devam eder yüzlerce bahanelerle kimse beğenilmez. Artık yalnız kalmaktan hiçbirşey hissetmeden yaşamaktan duygular bile tembelleşmeye başlamıştır.” Sevgilisiz hayat ohh mis gibi ne rahat” moduna giriliyor.

İşte işin en kötü yanı burada başlar. Bu süreden sonra “Yalnızlığa alışmak” başlar. Hiçbir ses hiçbir sima hiçbir ten o aradığı yeniden sevebileceği kişi değildir. Hep bir beklemek vardır hep bir beklemek.

Oysa gerçekten hep birini bekleyiştir yalnızlık..!!

Bende Alıştım..!

Ey aşk sen insana neler yapar neler yaptırırsın. Âşık mısın demeyin hayır değilim ama oldum. Önce âşık oldum sonra sevdim sonra alıştım. Rutin aşk sendromlarını yaşadım kısacası. Bir insana ne kadar alışırsan alış adı sadece alışkanlık değil onu sevmek oluyor. Ama birisine alışmak sonrasında olumsuz sorunlar ve sonuçlar yaşamak gerçekten kötü oluyor. Kimimiz bir ilişkiye başlarken öylesine başlarız hiç bir şey hissetmeyiz. Sonrasında bir bakarız ki aşık olmuşuz. Aklımız başımızdan gider, her gün bayram olur. En olumsuz olaylarda bile bir pozitiflik buluruz. Annemizi babamızı arkadaşlarımızı daha da çok severiz. Aşk eşittir mutluluk olur. Mutluluk eşittir pozitiflik yani.
Aşık olduğumuz, uğrunda belki de bir çok şeyi göze alabildiğimiz kişiyle, bir süre sonra bugüne kadar hiç kimsenin açıklayamadığı bir şekilde aşkınızı yitiriyor. Aşk ile başlayan ilişkiniz sevgiye dönüşüyor.Onu gerçekten çok sevebiliyor yine uğrunda bir çok şeyi yapabiliyorsunuz. Fakat bir zaman sonra her olumsuzluğa önce tripler atıyorsunuz bağırıp çağırıyoruz ve sonunda” aman bee bıktım artık” diyerek kabulleniyoruz. Zaten sonrasında siz istesenizde istemeseniz de bütün olumsuzluklar artık yakanızdadır. İşte bu bıkkınlıkların sonunda, sevginiz içinizde kök salıyor ve bağımlılık alışkanlık yapıyor. Onsuz bir dünyanın yaşanılmayacağını çekilmeyeceğini gün içerisinde başkasının bizi aramayacağını geceleri uyurken sesini duyamayacağınızı, artık kimseyi sevemeyeceğinizi düşünür ve harap bitap olursunuz. İşin aslı şudur ona sadece alışmışsındır. Birgün bir bakarsın zamanında hiç hoşlanmadığın şeyleri “keşke olsa da yapsa” diyerek mırıldanıyorsundur.

“Ah hayatım bitti ben onsuz nasıl yaşarım”
“Bundan sonra kimseyi sevemem”
“Kalbimin kapılarını kapattım”
“Erkeklerden nefret ediyorum”

Diye başlayan her cümlede hayat size son’muş gibi gelse de öyle değildir. Hayat devam edecektir. Yine aynı havayı soluyacaksınızdır. Sonra bir başkası gelecektir hayatınıza bu sefer belki âşık olmayacaksınız ama onuda sevip ona da alışabileceksinizdir.

Aşkta hayatta alışkanlıklarınızdan ibaret olduğunun belki farkına varmıyorsunuz ama maalesef ki gerçek budur. İnsanlara alışıyoruz ve onlarsız yaşayamayacağız gibi geliyor. Eski aşkımdan ayrılırken bende aynen bu sözleri söylemiştim. Tamam, belki sarsıldım belki ağladım ama bakın buralara yazı yazabilecek kadar iyiyim. Ya da düşünsenize anneniz babanız aileniz bekâr bir hayat sürerken onlardan da ayrılamayacakmışsınız gibi gelir. Yine bir gün bir bakarsınız ki evlenmişsiniz ve eşinize alışmışsınızdır. Alışkanlıklarımız bizlerin elinde mi yoksa tamamen içgüdüsel ve istem dışı bir şey midir onu bilemiyorum ama sonuç olarak hepimiz her şeye rağmen hayattayız.

Ve ben diyorum ki;

“Nefes alışlarınız bile sizin elinizde değilken hayatın ve yaşamanın tadını çıkarın.”