1 Mayıs 2009 Cuma

Hayat Devam Ediyor..

Hayat ellerinin arasından giderken insan bir çare bulamaz kimi zaman. Öylece beklemek, öylece izlemek ne kadar acıtır insanın canını. Sadece yaşayan bilir.
Vurdumduymaz hayatın acımasızlığı vurdu bu kez.
En derin yerinden yakaladı. İliklerime kadar hissettirdi kendisini.

*********************

Aylarca hatta yıllarca savaşılan ve sonu gelene kadar bitmeyeceğini bildiğimiz o mücadelenin son üç ayı en acı vereniydi.
Bitmek tükenmek bilmeyen kan alımları tranbosit kan takviyeleri. Manken seçer gibi 1,70 boyunda 75 kilo özelliklerde olan kişileri bulmak, bulmakla yetinmemek her kişide acaba damarlarda sorun çıkaracak mı ya da göründüğü gibi yapılı olsa da kan değerleri uyacak mı şeklinde tedirginlikler. Bu şekilde dakikaların saatler gibi uzaması, gece yatmadan “yarın kan lazım olabilir” ya da “yarın kan istemezler verdikleri kan iki gün gider, ertesi gün kimi ayarlıcağız kan verecek kim var” diyerek uyumak.
Sabah gözümüzü açmakla birlikte kan bulabilme derdine düşmek. Çok az insanın bildiği tranbosit kanı (kırmızı kan) insan vücudu kendisi üretiyormuş. Biyolojideki alyuvar adı verilen mesele yani.
Bulunması kolay olmayan bir şey işte ama manken gibi adamlar lazım.

**********************

Aksilikler hazırlanmış gibi olur hep. Bir sorun olduğu zaman her sorun üzerine gelir.
Tranbosit kan makinesinin aparatlarının bitmesi bütün olanların ve olacakların habercisiydi. Bütün çevre iller ve ilçeleri tarandı. İstediğimiz sadece 2 ünite beyaz kandı. Belki 30 belki de 50 kan merkezi arandı. Bir o kadar da araştırma hastaneleri üniversiteler arandı. Türkiye şartlarında insanların hayatları o kadar ucuz ki hasta doktorun önünde ölüm savaşı verse bile;
“Hastanemizin şartları böyle, hasta ölebilir bir şey yapamam” diyebilecek kapasitede doktorlarımız var. (Mesleğini gerekti gibi yapan doktorları buradan çıkarıyorum. )
Hastaneyi aradığınız zaman “hastam ölmek üzere hastaneye yatış yap” diyorsunuz doktorun cevabı “ Biz başka hastanede tedavi gören hastayı hastanemize yatıramayız” oluyor.
Peki, kardeşim sorarım sana “Ne yapalım yani hastayı yeniden kanser hastası yapıp yeni teşhismi kattıralım. Bu mudur yani sizin Hipokrat yemininiz, bu mudur hasta haklarımız, bu mudur?
Zaten kim tutuyor ki yeminini sizde tutmasanız olur artık..!

****************

“Bunlar yalancı kızım, hatta eminim ki ameliyatı mı doktor yapmamıştır.Yoksa 10 saat prostat ameliyatımı olur.” O zaman sana “saçmalama baba olur mu öyle şey” demiştim. Evet oluyormuş gerçekten o hastanede doktorlar yapmıyormuş ameliyatları asistanlara senin gibi masum insanları kobay olarak veriyorlarmış. Haa bunları duysaydın bana “Burası Türkiye ben biliyorum da konuşuyorum konuştummu da konuştu diyorsunuz. Görün işte derdin” Haklıymışsın gerçekten çok haklıymışsın. Evet, burası Türkiye babacım ve insan canının hiçbir kıymeti yok.

*****************

Sen giderken bu diyardan mümkün olduğunca ağlamadım. Çünkü biliyordum ki; bir yerlerdesin ve beni görüyorsun. Ağladığımı gördüğün zaman üzülürdün Sen görmeyesin üzülmeyesin diye içime ağladım. “Benim kızım erkek gibi güçlüdür ona bir şey olmaz” diyişin kulaklarımda hâlâ hiç gitmiyor ki zaten. Her sözün beynime işlemiş halbuki yeni fark ediyorum bazı şeyleri. Sevgi gösterme özürlü olan ben şimdi o kadar pişmanım ki sadece bir gün öncesinde sarılıp öpüşümdü ilk ve son öpüşüm. Bilincin yerinde değildi ama belki hissettin belki de hiç bilmedin. İçimdeki o kadar sevgiye rağmen nasıl böyle bir eşeklik yapıp sevgimi göstermeyi hep erteledim bilmiyorum ama bizler değil miyiz zaten ancak kaybedince anlayan nankör insanlar. Şimdi hep söylenen sözleri söyleyeceğim belki ama yaşamadan anlayın ve değerini bilin. Bilin ki anlaşamasanız da tartışsanız da bazen, Hiçbir şey onun “Orada” olduğunu bilmenin verdiği sıcaklık, güven ve güç gibi değil. Yokluğunu hissettiğiniz zaman kocaman bir dağ yıkılıyor sanki. Hiçbir sevgi onun ki gibi değil. Hiçbir ses onun sesi hiçbir koku onun kokusu gibi değil. Hiçbir güç onun verdiği gücü veremez. Yerine hiçbir şeyi koyamazsınız. Ardında bıraktığı o kocaman boşluğu dolduramazsınız.


****************


Hayat; gerçeğini şartlar ne olursa olsun yeri ve zamanı gelince çok güzel bir şekilde gösteriyor.
Biz aksiliklerin bahaneleri ile Allahın takdir gördüğü günü acısıyla yaşadık ve gördük. Kanser denilen o illetin vücudunun iliklerinde olduğunu bile bile, birgün biteceği ve asla geçmeyeceğini bile bile. Hatta ve hatta son nefeslerini aldığını bilirken bile “acaba” demenin acısını yaşadık.
Gitmeden Birgün Önce Demiştin ya Hani Bana, “Hayat devam Ediyor Kızım” diye. Evet hayat Devam Ediyor Ama sensiz Çok Zor be BABA… MEKANIN CENNET OLSUN

Evlilik

Bana göre evlilik; olağan bir süreç gibi görünmüyor, genelde hayata bakış açımda kesin yargılar olmadığı gibi evlilikte de katı ve aşılmaz yargılara sahip değilim. Bu tavırlarım sayesinde hem kendimi hem etrafımdakileri rahat buluyorum. Detaylarda boğulmadan genel resmi görebilmem sayesinde başkaları için kâbus haline dönüşen birçok durum benim için mantıklı kararlarla aşılabilecek geçici dönemler haline geliyor. Kısacası eğer evlilik yolunda bir adım atmaya karar vermişseniz hayatınızı birleştireceğiniz doğru kişiyi bulmuşsunuz demektir ve geriye kalan ayrıntıların bir önemi yoktur.
Evlilik denildiği zaman belki tekrardan düşünmek mantıklı olacaktır. Ama sonuç olarak doğru kişi ve doğru yerde iseniz sorun yoktur.

Hayatınızdaki insan tüm verileriyle sizin için doğru kişi tanımına uygunsa. Onunla birlikteyken ne kadar huzurlu ve mutluysanız, o da aynı oranda sizinle olmaktan dolayı bir o kadar mutlu olmalı diye düşünüyor olmalısınız. Her şeyden önce bir aradayken adeta etrafa güzel bir enerji yayıyor olmalısınız. İlişkinizi çıkmazlara sürükleyecek tepkilerden kaçınıp ve yarattığınız bu huzur ortamında birbirinizin hayatlarına artı değer katıyor olmanız gerekmektedir. Hem sizin hem sevgilinizin açısından birbirinize olan tavrınız ne kadar önemliyse diğer insanlarla olan ilişkileriniz de bir o kadar önemlidir. En eğlencesiz olan durumları bile eğlenceye çevirebiliyorsanız. Bunları da eğer karşınızdaki insanla yapabiliyorsanız veya yapacağınıza inanıyorsanız. İşte o kişi evlenebileceğiniz kişidir. Doğru bir ilişki kurmak için sevgi saygı ve sadakati unutmadan uzunca bir yola girileceğinin ne kadar zor bir karar olduğunun ve en sağlıklı kararın verilmesi gerektiğinin farkında olmalısınız. Artık “ben veya “sen” olmaktan çıkıp “biz” olmaya adım attığınız ve iyi günde kötü günde diye başlayan o güzelim soruya “evet” demeye karar verdiyseniz.Birinci adımı atmışsınız demektir.Hayatta ve evlilikte en önemli olan şeyin “konuşma sanatının” asla eksik olmaması gerektiğini unutmayalım lütfen.